lunes, 23 de febrero de 2009

PRİVET ! NASILSIN?

Gözlerini pır pır edip duran ekrandan çekip sımsıkı yumarak dinlendirdi. Kaç saattir ekran başında olduğunu hatırlamıyordu. Ama gözlerinin yanmasından anladığı kadarıyla epey uzun bir süre olmuştu. Bir müddet sırtüstü dinlendiktan sonra artık yatma vaktinin geldiğine hükmederek doğruldu. Bilgisayarı kapatmadan önce son bir defa daha baktı arama yaptırdığı ekrana. Bugün nedense hiç kimse ile esaslı bir sohbet yapamamıştı. Sohbet için selam verdiği kişiler ya hiç cevap vermemiş ya da bir iki kelimeden sonra yazmaz olmuşlardı. Sveta ismini görünce hemen açtı konuşma ekranını. Ne yapsa nasıl başlasa da dikkat çekip koyu bir sohbetin kapısını aralasaydı acaba? Türkçe’nin sihrinden yararlanmaya karar verdi. “Privet ! Nasılsın?”. Cevap gecikmedi. “ Privet! ??!!” Evet beklediği olmuş dikkat çekmişti işte. “Kak dela” devam etti ve ekledi hemen “ iyisin inşaallah” . Cevap sağına soluna soru işaretleri konmuş tek bir kelime olarak geldi : “!!??Horoşo??!!”. Hemen arkasından uzun bir cümle “ na kakom yazıke tı govoriş?” “na turetskom” dedi. “ya ne znayu turestkiy yazık. Gavari po-russki.” “ horoşo” diye cevap verdi. Ve koyu bir sohbetin derinliğine düştüğünü farkettiğinde sabah ezanı yükseliyordu minarelerden. “sen yatmıyor musun” diye sordu. Hayır dedi karşıdaki. Karşıdaki yani Svet. Yani Sveta .Yani Svetoçka. Yani Svetlana. Yatmak için doğrulduğunda başının ağrıdığını boynunun tutulmak üzere olduğunu ve sırtına bıçak saplanmış gibi bir sızı duyduğunu hissetti. İki elini yanlarını dayayıp geriye doğru gerindi. Banyoya yürürken gözlerinin kararması bir an için korku ttuysa da sonra banyonun aydınlığının gözlerini kararttığına karar verdi. Ellini yüzünü yıkamanın uykusunu açmayacağını anlayınca yatağa doğru yöneldi. Pazar günü olmasının verdiği rahatlıkla usulca uzandı yatağa. Yorganı başına çekerken “Svetoçka” dedi. “Işıkçık.” Gözleri kapandığında dudaklarında bir gülümseme donup kalmıştı.